Scott kardeşlerin küçüğü Tony Scott, abisi büyük sanatçı Ridley Scott'ın gölgesinde kalmakla birlikte, her zaman anaakım sinema içerisinde kendisine yer bulabilmiş bir zanaatkar tür sineması yönetmenidir. Tarantino'nun senaryosunu yazdığından olsa gerek, "True Romance/Çılgın Romantik"ten başka benim çok sevdiğim bir filmi yoktur. "Unstoppable" da tipik bir Amerikan şablon sineması örneği, yani Hıncal Uluç'un bayıldığı filmlerden. Son zamanlarda üzerine çok kelam ettiğim (bu cümleyi bir önceki yazımdan hatırlıyorum) anti-kahramanlığın zıddı var bu filmde. Amerikan halkı (ve ülkemiz insanı) kahramana tapınmaya bayılırlar. Onları osuruğundan şimşekler çıkaran kimseler olarak görürler, çok doğal olan insani hiçbir hataları veya eksiklikleri yoktur, dağlarda taşlarda suretlerini ararlar et cetera et cetera. "Unstoppable/Durdurlumaz" hakkını yemeyeyim çok iyi adrenalin ortaya çıkarmasına rağmen eksik bir film. Çünkü daha ilk dakikada, filmin sonunda o iki kahramanın dünyayı kurtaracağını ve sonra bir kadınla öpüşeceğini tahmin ediyorsunuz. Aynı John McClane gibi. Aynı 2012 gibi. Neyse tekrar belirteyim de ayıp olmasın: "Unstoppable"ın adrenalin seviyesi iyi ey ahali ama insan doğasının karmaşıklığı üzerine alt metinler yok yok yok.
Düzeltme (bir nevi tükürdüğünü yalamaca bööö): "The Hunger/Açlık" adlı beğendiğim bir filmi daha varmış.