30 Eylül 2011
Beklenen başyapıt geldi
Yaklaşık iki hafta önce Nuri Bilge Ceylan'ın filmlerinin yapımcısı olan Zeynep Özbatur'un bir söyleşisine katıldım. Söyleşiden sonra bir katılımcı kendisine "Bir Zamanlar Anadolu'da"dan (2011) iyi bir gişe bekleyip beklemediğini sordu; çünkü o kişiye göre NBC'nin bu filmi biraz daha popüler bir filmmiş! Özbatur da izleyip görelim dedi. O kişide bu algı yanılsamasına yol açan şeydi acaba neydi? Yılmaz Erdoğan gibi bir bir tv starını oynatması mı? Yoksa filmin adı ve afişinde hissedilen ticari kaygı mı? Gerçekten de Bir Zamanlar Anadolu'da ismi sanki filme olmadığı bir misyon yüklüyor gibi. Bu isim üzerine bir epik film izleneceği düşünülebilir. Sinema tarihinde Bir Zamanlar... diye başlayan filmler vardır ve bunlar iddialı filmlerdir. Ben bu isimden hoşlanmadım. Keşke NBC, hayran olduğu Yılmaz Güney'in zamanında yaptığı, kendisinin de filmografisinin önemli bir bölümünde yaptığı gibi tek kelimelik film adı seçme geleneğini bu filmde de sürdürseydi. Filmin afişinden de hoşlaşmadım. Başrol oyuncuların fotoşoplu resimlerinin olduğu afişlerden ziyade, filmle ilgili ipucu verebilecek enterasan bir karenin kullanıldığı afişleri seviyorum ben. Veya çok yaratıcı bambaşka bir afiş. Fakat bu iki konu dışında filme itirazım yok. NBC'nin "Uzak"tan sonraki filmlerini, çağdaşlarına göre fersah fersah ileride olmalarına rağmen, başyapıt olarak değerlendiremedim ben ama "Bir Zamanlar Anadolu'da" su katılmamış bir başyapıttır bana göre. Türkiye'nin nüfusu yaklaşık 74 milyon kişi ve ben bu filmden sıkılacak (!) 73 milyon kişi tanıyorum ama BZA çok üst düzey bir eser. En başta bir edebiyat eseri. Roman havasında. "Üç Maymun"da (2008) NBC'yi biraz Zeki Demirkubuz'laşmış olarak bulmuştuk. Bu filmdeyse biraz Alfred Hitchcock'laşmış biraz da Tarantino'laşmış buluyoruz. Suspense adı verilen ve seyircideki merak duygusunu sürekli faal tutmak anlamına gelen sinema olayını NBC de bu filmde uyguluyor. NBC, seyirciye filmin önemli bir bölümünde açığa çıkartılmayan bir suç sunuyor. Failleri açığa çıkartmadan bu suç etrafında filmi örüyor. Tarantino'laşmak derken de filmin diyaloglar açısından çok zengin olduğunu kastettim. Eski Nuri Bilge filmlerinde de çok başarılı diyaloglar olmasına rağmen, bu diyaloglar ve hikaye filmi domine etmezlerdi. Kusursuz görüntü yönetimi ve önemsiz gibi görünen detaylar filmi domine ederlerdi. Bu anlayıştan en azından iki filmdir vazgeçmiş gibi görünüyor yönetmen. Kusursuz görüntü yönetiminden vazgeçmiyor da diyalog fakirliğinden vazgeçiyor Ceylan. Filmin yarısından çoğunun gece geçtiğini belirtmek lazım. Fakat seyirci filmden bir an bile kopmuyor. Normalde gece çekimleri dikkat dağıtıcıdır ve sıkıcıdır. O yüzden filmlerde çok fazla kullanılmazlar. Aslen bir fotoğraf sanatçısı olan Nuri Bilge'nin bu konudaki yetkinliği bu filmde de kendisini gösteriyor ve bize de şapka çıkartmaktan başka bir şey kalmıyor. Tarantino'laşmak konusuna dönersek: bu filmdeki Manda yoğurdu diyalogları "Reservoir Dogs" filmini anımsatmıştır izleyenlere diye düşünüyorum. Bu filmin genel atmosferini duyarsızlaşan insanlar yaratıyor. Etrafınınıza baktığınızda onlardan fazlasıyla göreceksiniz. Yaptığı işe, çevresindeki insanlara yabancı; belli bir kısır döngü içerisinde dönüp dolaşan insanlar. Modern çağların zombileri. Filmdeki hemen hemen her karakter bir modern çağ zombisi. Filmin başarısı da bu zombilerin sıkıcı rutinlerini bize kabak gibi teşhir etmesi. Filmdeki en enteresan kişinin suçu işleyen kişi olması ironik. Bunu suça övgü olarak değil de rutine çakma olarak algılayabiliriz. 52 yaşında olan Nuri Bilge Ceylan acaba kaç tane daha film çeker dersiniz?