09 Eylül 2011
"The Station Agent" (2003)
Sosyal hayattan dışlanmış oldukları için çok farkında değiliz ama engelliler Türkiye nüfusunun %12'sini teşkil ediyormuş. Her an biz de engelli olabiliriz. O yüzden duyarlı olmalıyız. Thomas McCarthy'nin "The Station Agent/Hayatın İçinden" adlı filmin merkezinde yer alan Fin de bir engelli. Kendisi bir cüce. Zorluklara alışmış ve akıp giden hayatla uyum içindeymiş gibi görünüyor ama dışı seni içi beni yakar misali hissettikleriyle gündelik hayatta kestiği rol birbiriyle çelişiyor. Birçok film karakterinde tanık olduğumuz üzere Fin de işine yoğunlaşarak hayatın üzerine gelmesi yükünü hafifletmeye çalışıyor. İşini kaybedince ve istemediği bir yerde yaşamak zorunda kalınca burada iki kişiyle karşılaşıyor. Bu kişilerin fiziksel engeli yok ama birisi psikolojik engelli diğeri de sosyolojik engelli. Oğlunu kaybetmenin acısını hafifletemeyen Olivia ağır bir dram yükü altında ezilirken, Küba göçmeni Joe da bir yandan hasta babasıyla uğraşıyor bir yandan da ince bir insan olmadığı için insanlarla iletişime geçmekte zorlanıyor. Bu üçlünün etkileyici dostluğunu izliyoruz "The Station Agent"da. Tipik bir sıradan insanların akıp giden hayatı filmi ama ilgiyle izleniyor. Çok üstün bir sanat eseri değil ama başarılı bir bağımsız yapım. Zaman zaman zorlasa da genel olarak insana kendisini iyi hissettirecek bir film. Çok sempatik karakterler barınıdırıyor.