01 Ekim 2011

İki acemi film



Tayfun Pirselimoğlu’nun hiçbir yerde bulamadığım “Hiçbiryerde” (2002) adlı ilk filmini Mithat Alam Film Merkezi’nde bulunca izledim. Gerçekleştirmiş olduğu Ölüm Üçleme’siyle zihnimi epeyce meşgul eden Pirselimoğlu’nun, çok iyi bir film olmadığını adeta bağırsa da ilk filmini izlemek benim için şart olmuştu. En başta filmin adının yazılışını araştırdım. Afişte ve jenerikte hiçbir ve yerde kelimeleri beraber yazılmış. TDK’nın sitesinden sorguladım ve bu kullanımın yanlış olduğunu tescil ettim. İyi oldu, bir bakıma bilgilerimi tazelemiş oldum. Sizler de yazım yanlışıma rastlarsanız lütfen bildiriniz. Bu konuda elimden geldiğince ve bilgim kadar hassas olmaya çalışıyorum. Şu anda aklıma geldi. Bazı işletmeler, vitrinlerine asortik görünmek için “Eleman Aranıyor” değil de “Bizimle Çalışmak İstermisiniz?” yazıyorlar. Sanki daha bi çağdaş, demokratik ve laik bir işletme havası veriyorlar kendilerine ama öyle olmadıklarını ve bizi sömürmek için sıraya giren onlarca işletmeden biri olduklarını bu imla hatasıyla afişe etmiş oluyorlar, haberleri yok. Neyse, filmin adındaki bu özentisizlik sanki filmin kaderi olmuş gibi. Aslında ticari sinemanın dışında bir yerlerde duran ve bir şeyler anlatma derdi olduğunu seyirciye hissettiren “Hiçbiryerde” ne yazık ki bazı acemiliklere kurban gitmiş. Bu acemiliklerden kastım; bazı oyuncuların rolün hakkını verememesi, bazı saçma diyaloglar, dikkat dağıtıcı  durağanlıklar falan. Filmin en önemli acemiliğiyse, konunun üzerine cesaretle gidememesi. Konu 90larda yaşanan gözaltı kayıpları. Yani faili meçhuller. Bunlardan yaklaşık 10 bin tane olduğu düşünülüyor. Beyaz Toros marka arabalarla götürülen ve bir daha haber alınamayan insanlardan bahsedilir. Nuri Bilge Ceylan’ın son filmi “Bir Zamanlar Anadolu’da”daki polis arabalarından birinin beyaz Toros olması tesadüf eseri mi gerçekleşmiş acaba diye kendime sormadan edememiştim. “Hiçbiryerde” bu kayıp olma olgusunun üzerine cesaretle gideceğine Zuhal Olcay’ın canlandırdığı anne karakterinin ruh hallerine seferler düzenlemeyi tercih etmiş. Yani etliye sütlüye dokunmayan bir yol seçilmiş. Pirselimoğlu gibi büyük bir sinemacının doğuşunu sezdirmeyecek kadar kötü bir film değil ama ilk film olması dolayısıyla eksiklikler gözden kaçmıyor. 

Şu anda hapiste olan Jafar Panahi’nin hikayesinden bahsetmiştim. “Offside/Ofsayt” (2006) kendisinin son uzun metraj filmi. Berlin’de Gümüş Ayı ödülü almış. Bütün filmleri gibi İran’da yasak. Feminist bir bakış açısı var. 2006 Dünya Kupası grup elemeleri maçlarından biri olan 8 Haziran 2005 tarihli İran (1) – Bahreyn (0) maçının öncesinde ve sonrasında yaşananları konu alıyor. Öğreniyoruz ki İslam Devrimi’nden sonra İran’da kadınların futbol maçlarına gitmeleri yasaklanmış. “Offside”ın kahramanları da içlerindeki futbol aşkı yüzünden bu yasağı delerek stada girmek için erkek kılığına giren genç kızlar. Film stadyuma taraftar taşıyan bir otobüsün içinde başlıyor. Burada maça girmek için kılık değiştiren kızlardan biriyle karşılaşıyoruz. Sonra gerçek zamanlı çekimler başlıyor. Tahran’daki stadyumun önündeyiz. Kızlar bir bir enseleniyorlar ve tribünün kenarında bir güvenlik bölgesine getiriyorlar. Başlarında askerler var. Bu arada yine öğreniyoruz ki İran’da da genç erkekler hayatlarının en verimli ve en önemli döneminde zorla silâhaltına alınıyorlar ve hayattan birçok şeyi ıskalıyorlar. Filmin önemli bir bölümü bu güvenlik çemberi içerisinde gerçekleşiyor. Bu kızlar ve askerler arasında geçen diyaloglar sayesinde, yine Panahi’nin izlediğim bir önceki filmi “The Mirror/Ayna”da (1997) meydana geldiği gibi, İran toplumunun kadına bakışını tüm detaylarıyla görebiliyoruz. Fotoğraf pek iç açıcı değil elbette. Yine çok zekice kurgulanmış bir Panahi filmi var elimizde. Mizahi bir tonda geçen ama çok önemli mesajları olan bir film. Acemilikler derken de bazı oyuncuların tekleyen performanslarını kastediyorum. Bu teklemeler filmin inandırıcılığını zedeliyor. Ayrıca gerçek zamanlı çekimler yapıldığı için de bazı sıkıntılar oluşmuş. Mesela stadyum çevresindeki insanlar kameraya bakıyorlar. Yaratıcılıkta fena olmasa da yedi puan verilir bu filme. Bu arada bir önceki yazımda bahsettiğim, filmler hakkında fikir veren ilginç bir karenin afişte kullanılmasına örnek olarak “Offside” filminin afişini verebilirim.      


Offside from Unohdettu Elämä on Vimeo.