22 Ekim 2011

Jafar Panahi'nin yasaklı filmleri


Jafar Panahi'nin İran'da yasaklı olan iki filmi var. Biri 2000 tarihli "The Circle/Daire" diğeri de 2003 traihli "Crimson Gold/Kanlı Altın". Bu filmlerden birincisi Panahi'nin çok duyarlı olduğu kadın hakları konusuyla ilgili. Bir kadının kız çocuğu doğurmasıyla başlayan film, birbirine bağlı kadın hikayeleriyle devam ediyor ve yine başladığı yerde yani doğumhanede biterek adının hakkını veriyor. Kadınlar, erkek egemen toplumda birçok faktör tarafında sıkıştırılmış ve bir daire içerisinde dönüp dolaşıyorlar demek istiyor. Daire dışına çıkmak isteyenlerin başınaysa, Panahi'nin mezarını ziyaret ettiği için tutuklandığı Neda Agha Soltan'ın başına gelenler geliyor. Daire dışına çıkmak isteyen erkekse de başına bir şeyler geliyor. En canlı örneği de yönetmenin kendisi. Şu ana kadar izlediğim İran filmlerinde gerçekçilik konusunda sorun yaşayan bir filme rastlamadım. "The Circle"da da sanki Tahran sokaklarında olayları kenardan izleyen bir seyirci gibisiniz. Kadınların İslam dininin de ebedi ve ezeli desteğiyle nasıl kişiliksizleştirilmeye çalışıldığını yerinde görüyorsunuz. Gerçi bunu görmek için İran'lara gitmeye gerek yok. Çok yakınımızda zaten. Bu, dini yanlış yorumlayanların suçu demeyin bana; din bu işte, fazlası değil. Sen kadının dövülebileceğini ayet düzeyinde onaylarsan sonra da beni yanlış anladınız diyemezsin. Sigara içmeye çalıştığı için başına bir şeyler gelme olasılığı olan bir kadın karakterin olduğu filmin İran'da yasaklanmasını anlamak zor değil. Tıpkı kadın sorunlarına da değinen ama asıl artısı sınıfsal çelişkileri orataya çıkaran "Crimson Gold"un da neden yasaklandığını anlamanın zor olmaması gibi. Çok enteresan bir pizza dağıtıcısı karakteri var "Crimson Gold"da. Hüseyin. Bir amatör oyuncu. Gerçekte de pizza dağıtıcılığı yapıyormuş ve şizofren biri. Bu şizofren olma halini filmi izledikten sonra öğrendim ama filmde de o kadar iyi hissediliyor ki anlatamam. Hüseyin'in her an kontrolden çıkabileceği hissediliyor. Motoruyla gece vardiyasında pizza dağıtıcılığı yapan Hüseyin her gittiği mekanda sınıfsal farklılıklarla karşılaşıyor. Askerdeyken komutanlığını yapan bir subayı görüyor örneğin. Komutanının kendisine sergilediği umursamaz tavırlar ve nihayet başından savmak için verdiği yüklüce miktardaki bahşiş Hüseyin'i etkileyen olaylardan biri oluyor. Sonrasında bir parti mekanına gidiyor ve burada dans edip eğlenen kızlı erkekli grubun nasıl da askerler tarafından göz altına alındıklarına şahit oluyor. Hüseyin'i raydan çıkartansa gittiği ultralüks bir rezidans oluyor. Burada havuzlu ve spor salonlu bir eve giriyor. Sınıfsal çelişkileri en iyi gözlemlediği yer burası oluyor. Sonrasındaysa kendisini adam yerine koymayan mücevher dükkanı sahibine cezayı kesmeye gidiyor. Filmin senaryosu Kiarostami'ye ait. Kendi filmlerinde açıkça sistem eleştirisi yapmaktan kaçınan ama evrensel mesajlar vererek yol gösteren Kiarostami'ye. Hiçbir İran filminde göremediğim bazı şeyler var bu filmde. Mesela bir kadının bir erkeğe gündelik hayat içerisinde bile olsa dokunması. Bir içki içme sahnesi. Evlilik dışı cinsel ilişki iması. Bazı argo ifadeler. Ve nihayet Humeyni'den önce kadınların tesettürsüz dışarıya çıkabildiği zamanlara duyulan özlem. Ve bütün bunların üzerinde sınıfsal farklılıkların altının çizilmesi. Yasaklanma dışında hiçbir şansı yoktu. Öyle de oldu. Bazı amatörlükler barındırımıyor değil film ama yine de bu cesaretinden ötürü övgüyü hak ediyor.