Zeki Demirkubuz'u keşfettiğimde her gün bir filmini izliyordum. İçerideki odadan sadece sesleri duyan annem "oğlum deli misin sen her gün aynı filmi izliyorsun?" diye sormuştu. Auteur olmak işte böyle bir şey. Kendine ait bir tarzı olmak, kolayca ayırt edilebilen bir farkındalık yaratmak, nevi şahsına münhasır bir film grameri oluşturmak anlamına geliyor auteur olmak. en.wiktionary.com sitesindeki tanımı: An artist, often a film or theatre director, whose complete control over all aspects of a production give the end result a recognisable feel. Bu tanımdan, auteur denebilecek bir yönetmenin aynı zamanda senaryoyu da yazmış olması gerekmektedir anlamı da çıkabilir. O zaman en baba auteur Charlie Cahplin'dir. Çünkü kendisi yazar, yönetir, oynar hatta müzikleri de besteler. Günümüzde auteur olmak için illa da senaryoyu da yazmış olmanın şart olmadığını biliyorum. Hemen aklıma gelen auteur yönetmenler; John Carpenter, Woody Allen, Sergio Leone, Federico Fellini, Krzysztof Kieslowski vb. İyi bir sinema izleyicisi jenerik gösterilmeden bir teste tabi tutulsa dahi bu yönetmenlerin filmlerini kolaylıkla ayırt edebilir. Auteur olmak tabi ki her baba yiğidin harcı değil, başarabilenlere saygım sonsuz ama bence iyi bir yönetmen olmanın olmazsa olmaz şartı da değil. Örnek mi? Elbette ki Stanley Kubrick. Komedi filmi çek dediler, bana göre değil ama imdb.com’a göre kralını yaptı: Dr. Strangelove (1964). Bilim-kurgu yap bakalım dediler, yine daniskasını yaptı: 2001: A Space Odyssey (2001: Uzay Yolu Macerası, 1968). Toplumun insanı bozması, herkes doğuştan masumdur cart curt filmi yap dediler. Yine kralını yaptı: A Clockwork Orange (Otomatik Portakal, 1971). Alın lan size dönem filmi deyip: Barry Lyndon’ı (1975) yaptı. Korku filmi çek dediler, kilometre taşını çekti: The Shining (Cinnet, 1980). Savaş karşıtı film isteriz dediler, hele siz durun bi deyip alasını yaptı: Full Metal Jacket (1987). İlişkiler üzerine bir thriller kem küm dediler: Eyes Wide Shut (Gözü Tamamen Kapalı, 1999). Büyük adamdı..