After seeing this movie I wondered how foreigners would experience it. Without knowledge of the social history of Finland in last century this movie must seem very strange. And if you know nothing about our civil war and the division of society these characters are devoid of meaning. Just two avoidant personalities, maybe? However from a Finnish perspective this is the perfect description of the outsiders of our society. The fellows who are left behind, but don´t agree with that viewpoint themselves. Who are stranded in the no-man´s-land between urban success and country desolation. They try to get along somehow and when they meet two Russian girls it´s the irony of fate staring them in the eye. The Russians are able to surpass social barriers without flinching, they just go on and talk, but these two Fenno-ugrian oedipal conflict prototypes can´t seem to find some meaning in this. Instead they resort to sulking, one of the basic Finnish social coping skills. What else can you do when you´ve got nothing in an otherwise expansive society, when there´s this huge discrepancy between your own success expectancies and reality, and when you watch the grandchildren of the victorious side in the Civil War pass you by. Not much, according to Kaurismäki who manages to make movies about that part of Finland that never goes to movies. For a Finn, the music is lovely as usual, the kind of music we grew up to after the war.
Bu filmi izledikten sonra, Finli olmayanların neler hissetmiş olabileceklerini merak etmeye başladım. Geçtiğimiz yüzyılda vuku bulan Finlandiya toplumsal tarihiyle ilgili bilgi sahibi değilseniz, bu film size çok tuhaf görünmüş olmalı. Ayrıca bizim iç savaşımız ve toplumumuzun kamplaşmalara maruz kalmasıyla ilgili hiçbir şey bilmiyorsanız, bu karakterler sizin için her hangi bir anlamdan yoksundurlar. Sadece iki adet ihmal edilmiş karakter olarak görürsünüz onları, olabilir mi? Fakat bir Finli bakış açısıyla, bu film bizim toplumumuz dışına itilmişlerin mükemmel bir tasviridir. İhmal edilmiş ama bu durumu kabullenmeyen kişiliklerdir bunlar. Şehirli başarısı ile taşra terkedilmişliği arasında beş parasız bırakılmış kaybedenler. Bir şekilde idare etmeye çalışıyorlar ve iki Rus kızıyla karşılaşınca kader ironik bir şekilde onlara göz kırpmaya başlıyor. Ruslar çekinmeden toplumsal engelleri aşabilmektedirler, konuşmaya devam ediyorlar fakat bu iki Urgian-Finli Oedipus kompleksinden muzdarip tipler bunda bir mana bulamıyor görünmektedirler. Bunun yerine surat asmayı tercih ediyorlar ki bu da Fin toplumunun başlıca sosyal sorunlarla başa çıkma yeteneğidir. Bu kadar samimi(!) bir toplumda elinizde hiçbir şey yokken, gerçekler ve hayalleriniz arasında bu kadar büyük bir fark varken ve yanınızdan gelip geçen İç Savaş galiplerinin torunlarını izlerken elinizden başka ne gelir ki. Pek filmlerde görmeye alışkın olmadığımız bölgelere kamerasını yönelten Kaurismaki’ye göre de elinizden fazla bir şey gelmez. Bir Finli için filmdeki müzikler de doğal olarak sevimli, savaştan sonra onunla birlikte büyüdüğümüz müzikler.
Not: Çeviri biraz aceleye geldi ve benim serbest çeviri eğilimlerini yansıtmaktadır. İyi haftasonları...