15 Ocak 2011

Neşet Ertaş mı, Doğuş mu?


Bu yazı filmin sağlıklı şekilde izlenmesini etkileyebilecek bilgiler içerebilir.
Neşet Ertaş'ın söylediği Zahidem türküsünü kaç defa dinlemişimdir bilemiyorum. "Çoğunluk"un (2010) Mertkan karakteri bunalımlı bir anında Zahidem'i  küfür ederek es geçip Doğuş'tan çok kötü bir arabesk şarkıyı tercih etmesi ilgimi çekti. Sanki filmin özeti gibiydi. Geçen senenin Antalya Altın Portakal'a festivaline Kusturica olayı damgayı vurunca; en iyi film, yönetmen, erkek oyuncu ödüllerinin sahibi "Çoğunluk" tabiri caizse gümbürtüye gitti. Sonrasındaysa "New York'da Beş Minare" dallamalığının 900 kopyayla gösterime girmesi "Çoğunluk"un önünü bayağı tıkadı. Hoş, bunlar olmasaydı da kış uykusuna yatmış bir ayıdan farksız olan çoğunluk yine bu filme ilgi göstermeyecekti eminim. Çok çok iyi film...
 


Kendilerine Yeni Sinemacılar diyen bugüne kadar "Gemide", "Laleli'de Bir Azize", "Takva", "Dar Alanda Kısa Paslaşmalar" gibi filmler ortaya koyan ekibin kanatları altında ilk filmini çeken Seren Yüce (erkek) orta, üst-orta sınıfa dair bir film çektiğini belirtiyor. Benim hemen aklıma bu sınıfın sayısal olarak çoğunluğu temsil etmediği, ezilen yoksul kesimlerin çoğunluğu teşkil ettiği geldi. Yönetmen de bir röportajında şöyle diyor: Çoğunluk ismini sayısal bir ifade olarak kullanmadım. Bir bakış açısının, yani ötekileştiren, ayrımcılığa yol açan bir bakış açısının, toplumda rahatlıkla kabul görebildiğini anlatmak istedim. Çünkü tehlikesini fark ettirmeden yayılıyor. Kendisinden başka herkesi dışlayıp, düşman ilan ettiğinde kendisi için her şeyi meşru görüyor. Filmde baba ile oğul arasındaki ilişkide görüldüğü gibi bu durum, bu bakış açısı kendinden sonrakilere de aynı şekilde aktarılıyor.

Geçtiğimiz günlerde öğrenci protestoları gündemdeydi biliyorsunuz. İktidar her zamanki gibi bir alicengiz oyunu yapıp bazı öğrenci temsilcileriyle görüşüp, bakın biz öğrencilerin seslerini dinliyoruz demeye getirmişti. Cumhurbaşkanı Gül'le görüşen bir öğrenci temsilcisi, Jaguar marka arabası olduğu ortaya çıkınca beni ötekileştirmeyin diye serzenişte bulunmuştu. Bilinçli insanlar bu açıklamaya bir taraflarıyla güldüler. Filmde de fotoğrafı çekilen çoğunluk işine gelen her kavramı, her olguyu kendi askeri yapmak için hiçbir fırsatı kaçırmıyor demek istiyorum. Bu çoğunluğa ait olan Mertkan ve babası filmin merkezinde bulunuyor. Aslında çook uzun süredir devam eden fakat AKP Türkiye'sinde artmış gibi gözüken milliyetçileşme-muhafazakarlaşmanın ve kaçınılmaz olarak sığlaşmanın en tipik örneği Mertkan'ın babası. Uzun yıllardır hayranı olduğum Settar Tanrıöver'in mükemmel performansı sayesinde unutulmaz bir karakter oluyor Kemal. Milliyetçi, muhafazakar, cinsiyetçi, bencil, çıkarcı, üçkağıtçı, militarist, konformist, faşist bir karakter. AKP Türkiye'sinde mantar gibi türeyen yeni zenginlerden. Parası var ama kültürel altyapısı yok. Oğlu Mertkan'ı da kendisine benzetmek için elinden geleni yapıyor. İyi bir karakter olarak görülebilecek ama sistem (yani Kemal) tarafından eli kolu bağlanmış olan annenin Mertkan'a söyledikleri ilginç.: böyle duygusuz insanlar nasıl yetiştirebildim. Kemal kendisinde kodlanmış olan ezme, sömürme, yok etme içgüdüleri gereği iktidarını sağlamlaştırmak için her yolu deniyor. Gelelim bir gün bu iktidarın devredileceği Mertkan karakterine. Böyle bir baba tarafından çetin bir kuşatılmışlıkla yetişen Mertkan, filmin başlarında duygusuz, isteksiz, motivasyonsuz silik bir profil çizmektedir. Kankalarıyla AVM'lerde takılan, hayatı boyunca bir kitap okumamış tipik bir günümüz tüketici boş gençlik örneğidir. Annesi kendisine sen zaten hayatta hiçbir şeyi istemedin ki der örneğin. Etrafında dönen hiçbir şey yorumlamadan yaşayan bir hayalet gibidir. Ta ki hayatına aşk girene kadar. Buna ne kadar aşk denir tartışmalı olsa da Van'lı garson kız Gül'le cinsel-duygusal bir şeyler yaşar. Filmi başarılı bulduğum noktalardan biri de burada yatıyor. Günümüz emperyalist güçlerin Türkiye'ye biçtiği rol bir hizmet ve inşaat ülkesi olmak. Sanayi zaten hiç olmadı, potansiyeli olan tarım da AKP politikaları sayesinde öldürüldü, geriye de sayısı 220'yi aşan anlı şanlı AVM'leriyle hizmet ve inşaat sektörü kaldı. Bu iki sektörden gelen Gül'le Mertkan'ın yollarının kesişmesi de anlamlı bir tesadüf olmuş bana göre. Gül'ün etnik kökeni, hadi filmin yapmadığını yapıp telafuz edelim Kürt olması elbette baba Kemal'in iktidarını tehdit edecekti. Allah'a şükür ki Müslüman ve Türk olan ve hayata diğer milyarlarca insana göre 2-0 galip başladığını düşünen Kemal oğlunu Gül'den uzaklaştırmak için her yolu denemekte kararlı görünmektedir. Çok az da olsa vicdanlı görünen Mertkan aslında iyi, doğru ve güzel adına bünyesinde hiçbir şeyi barındırmamaktadır. Peki seçimi ne yönde olacaktır? Bugün bir bira içmek için yaş sınırını 23'e çıkarmaya hazırlanan hükümet, silah bulundurma ruhsatı yaş sınırını 18'e düşürerek nasıl bir Türkiye istediğini açıkça gösteriyor ve filmin sonu da bu gelişmeyle paralel bir şekilde bitiyor. 
Mertkan performansıyla Bartu Küçükçağlayan'a bir parantez açmak istiyorum. İnanılmaz başarılı. Settar'ın aslında son yılların en iyi performanslarından birini göstermesini bile gölgeleyecek kadar başarılı. Mutlaka o da böyle bir insandırı akla getiriyor. 
Bazı ufak tefek karikatür diyaloglar haricinde gerçek bir başyapıt "Çoğunluk". 
 


Çoğunluk film fragmanı (Altın Portakal en iyi film ödülü)
Yükleyen milyonlarinsevgilisi. - Film ve TV kanalındaki diğer videolara göz atın