19 Eylül 2009

Tarantinovari bir giydirme

Bu yazıyı yazarken sizlerin filmi izlemiş olduğunuzu kabul ediyorum. Death and the Maiden (Ölüm ve Bakire, Roman Polanski, 1994) filmiyle ilgili yazımı yazarken, Roman Polanski için "bence yaşayan en iyi yönetmen" demiştim. Dalgınlığıma gelmiş, zira Tarantino ölmemişken böyle bir yargıda nasıl bulunabildim hayret ediyorum. 7 Mart günü "He is back" başlıklı bir yazı yazmıştım. Bekledik ve gördük en sonunda. İşte bu uzaylı sinemasıdır. Bu adam dahinin de ötesinde bir şey. Her fiminde bambaşka atmosferler anlatıp da kendine has bir üslup oluşturabilmek, insanlara "işte bu bir Tarantino filmi" dedirtebilmek için dahiden de öte bir şey olmanız gerekiyor. Eminin Tarantino ilk kez solotest oynadığında tek bir piyon bırakmıştır.



Filmde aksayan hiçbir şey yok. Bazılarının dediği gibi gereksiz diyaloglar hiç yok; çünkü Tarantino çok iyi bir kalemdir. Ağzı çok iyi laf yapar. Dolayısıyla diyalogları özenle seçip, her zaman enteresan şeyler anlatır. Bu film de en büyük gücünü, ne hikaye anlatımından, ne görüntü yönetiminden, ne de oyunculuktan alıyor. Bu saydıklarım on numara iş olmasına rağmen bence film en büyük gücünü diyaloglardan alıyor. Ne demiştik? Bu film Tarantinovari bir giydirmedir. Atilla Dorsay bu filmde Tarantino'nun kendi kendine eğlendiğini, Nazilerden Tarantinovari bir intikam aldığını yazdı. Sinefil olan Tarantino elbette ki Hitler ve ekibini bir sinemada diri diri yakıp, kurşuna dizecekti. Tarihi çarpıtmakla suçlanıyor Tarantino. Allah aşkına kimin umurunda bu? Bugün tarih diye okuduklarımızın yüzde kaçı gerçek? Bu sebeple bu filme de Tarantino'nun sözde Nazi katliamı deyip geçelim.
Ve Christoph Waltz!
4 luni, 3 saptamani si 2 zile (Dört Ay, Üç Hafta, 2 Gün, Cristian Mungiu, 2007) filminde oynayan doktorun, şerefsiz rolünü çok iyi oynadığını yazmıştım. Chiristoph Waltz'in, bu filmdeki SS subayı rolünü görünce söyleyecek kelime bulamıyorum. Bu da uzaylı oyunculuğudur. 10 puan verdiğim 14. film oldu Inglourious Basterds.