Önce biraz daha fazla harika olanından başlayayım:
Coen'lerin "No Country for Old Man/İhtiyarlara Yer yok"undan sonraki "Burn After Reading/Aramızda Casus Var"ını biraz zayıf bulmuştum. Beklediğim kara komedi şaheseri nihayet geldi. Bire bir örtüşmese de otobiyografit ögeler filmde fazlasıyla mevcut. 60ların Amerika kırsalında, Yahudi bir ailenin daha doğrusu Yahudi bir aile babasının başına gelenleri sinema dünyasında Coen'lerden daha iyi anlatabilecek kimse yoktur her halde. Bir bahtsız bedevi filmi olarak Oliver Stone'un "U-Turn/Kaybedenler"ine benzettim "A Serious Man/Ciddi Bir Adam"ı. Oldukça kişisel ve biraz cemaat içi bir film olmasına rağmen, "A Serious Man"deki kara mizah duygusu seyriciye kolaylıkla geçebiliyor. Star olsun olmasın çok iyi oyuncu yönetimi ve çok iyi görüntü yönetimi artık Coen'ler için standart oldu. Oralara hiç bulaşmıyorum ama bence artık üst düzey zeka ürünü olmak da Coen'ler için standart olmaya başladı. Umarım yutmam bu lafı. İki sene sonra görüşürüz.
Biraz daha az harika olanı ise Emir Kusturica'nın "Scejas li se Dolly Bell/Dolly Bell'i Hatırlıyor Musun?". Bu filmde aynı şekilde bire bir bir otobiyografi değil ama Kusturica çok iyi bildiği, çocukluğunun Saraybosna'sını anlatıyor. Sosyalist olmaya çalışan bir idareye geçiş dönemi sancılarıyla karışık hayata yeni yeni gözlerini açan bir ergenin traji-komik maceraları ve hüzünle yoğrulmuş aşk hikayesini anlatıyor "Scejas li se Dolly Bell". Her şeyi parmaklarının arasından akıp giden ve kahreden bir aşk yaşayan Dino sürekli tekrarlıyor "her gün daha iyiye gidiyorum" ama ,özür diliyorum, nah iyiye gidiyor. Buradaki bu argo ifadeyi Kusturica'nın ne kadar da başarılı bir kara mizah örneği sergilediğini vurgulamak için kullandım. filmde bazı teknik sorunlardan kaynaklanan negatif durumlar mevcut ama onlar da hoş görülebilecek şeyler. 1981 yılında Yugoslavya'da ilk filmini çeken Kusturica'nın bu şartlar altındaki başarısını takdir etmek zorundayız.