
Umarım bu yazı ve hayatımın geri kalanı boyunca insanları genelleme hastalığına düşmem. Hepimizin bildiği gibi Alper Çağlar, Bahadır Boysal'ın yarattığı çizgi karakterden yola çıkarak "Büşra" adlı bir film çekti. Bazılarına göre bu bir
türbanlı filmiydi, bazılarına göreyse başrolde türbanlı bir karakterin olduğu bir filmdi. Bildiğim kadarıyla bazıları türbanlı veya kapalı olarak anılmaktan hoşlanmıyorlar, onun yerine tesettürlü olarak anılmayı tercih ediyorlar. Türbanlı olarak anılmayı bir küçümseme olarak algılıyorlar. Benim böyle bir amacım olmadığını belirtmek istiyorum. Başörtüsünün bu kadar ön planda olduğu bir film çekilmedi Türk sinemasında. "İnşaat" filminde Nazife'nin başörtülü olduğunu hatırlıyorum; fakat ilginçtir Nazife ortama girdiğinde başörtüsünü çıkarıyordu. Bu tercih bence filmin siyasi tartışmalar odağına kalmaması için vardı. Mesut Uçakan gibi yönetmenlerin filmleri zaten lokal kaldığı için çok tartışma konusu olmamışlardı. Dolayısıyla ana akım sinema içerisinde var olan ilk
türbanlı filmi "Büşra"dır. Ben filmi sadece bir film olarak değerlendiriyorum. Hayatta her şey olabildiği gibi filmlerde de her şey olabilir, herkes başrol olabilir diye düşünüyorum. Dolayısıyla Türkiye'de bir türbanlı filminin vizyona girmesini, birilerinin gizli gündeminin bir parçası olarak değil, bir normalleşme işareti olarak algılıyorum; çünkü herkes artık her yerde ve gelmeye devam ediyorlar. Bunu engellemeye de kimsenin gücü yetmeyecektir. Eşit ve özgür bireylerden oluşan bir toplum değiliz, hiçbir zaman da olmadık. Bazıları her zaman daha eşitti. Şimdi o daha az eşit olanlar rahat durmuyorlar, bir yerlerde bri şeyler yapıyorlar. Bir türbanlı filmi çekilmesi de buna işarettir bence. İlginçtir film bence "normal" bir film olduğu için çok fazla fırtına koparmadı. Ahmet Hakan'ın şu
yazısında belirttiği gibi bin türlü türbanlı var. Onları askerleri gibi gören veya tam tersi gaz odalarına tıkılması gereken bir kitle olarak görenlerin aksine, türbanlı diyebileceğimiz homojen bir grup yok. Onları hata yapmayan İslam'ın sokaklardaki temsilcileri olarak gören muhafazkar kesim tabi ki Büşra'yı hiç sahiplenmedi. Örnek olarak Salih Tuna'nın
Yeni Şafak'taki şu
yazısına bakabilirsiniz. Aynı gazetede yazan, muhafazakar kimliğini bildiğim, sinema eleştirmeni Ali Murat Güven de şöyle bir
yazı kaleme almış mesela. Nazlı Ilıcak'tan şöyle bir
yazı var. Filmin asıl teması olan yalnızlığa değinen
Milliyet yazarı Asu Maro'nun
yazısını da paylaşmak istiyorum.
Taraf gazetesinde ilginç bir röportaj da
burada. Fikirlerine her zaman değer versem de son zamanlarda biraz bunamaya başladığını düşündüğüm Atilla Dorsay da filmle ilgili bir
şeyler karalamış. Ben kısaca filmi başarılı bir sinema eseri olarak görüyorum. Bu yazıdaki amacım tartışmaların içinde olmak değil, tartışmalardan örnekler vermekti.