Bir şey itiraf edeyim mi? Ben hiç Cem Yılmaz stand-up'ı izlemedim sayılırım. Hiç gülmeyeceğim diye bir korku barındırdığımdan, yıllardır izlemekten uzak dururum. Televizyon programlarındaki espirileri de beni güldürmez, hatta gülmeye şartlanmış onca insanın onun dediği her şeye gülmesi bende garip duygular uyandırır. Elbette ki Her Şey Çok Güzel Olacak (Ömer Vargı, 1998) Türk sinemasında yapılmış en iyi kara komediydi, Hokkabaz (Cem Yılmaz, Ali Taner Baltacı, 2006) iyiydi, G.O.R.A (Ömer Faruk Sorak, 2004) fena değildi; ancak A.R.O.G (Ali Taner Baltacı, Cem Yılmaz, 2008) çok kötüydü, Yahşi Batı (Ömer Faruk Sorak, 2009) çok çok kötü. Cem Yılmaz'dan ümidimi kesmek üzereyim. Bütün büyük prodüksiyonlarda sınıfta kaldı bana göre. Çok şey yapayım derken hiçbir şey yapamıyor. İddiasız filmlerde ise başarılı oluyor. Bence kendisine bu yönde bir yol çizmeli ama işte o kadar kolay değil bu işler. Yani nasıl anlatsam ki? Eğri oturup doğru konuşalım, bir Cem Yılmaz filmini niçin izlersiniz? Gülmek için. Bir insanın gülmek için bir film izlemesini çok doğru bulurum ve eleştirmem; fakat bu Yahşi Batı'da bir kere bile evet bir kere bile gülemedim. Bir de benim bu bir şeyleri ti'ye alan filmlere karşı genelde bir alerjim vardır zaten. Ti'ye alacağına daha iyisini yap derim.
Eski filmciler "ama bizde o teknik imkanlar yoktu, o yüzden o ..oktan filmleri çektik" derler. Şimdiki sinemacıların bu özrü de kalmadı. O halde ben sorarım, o kadar imkan varken neden bu kadar ..oktan bir film çektiniz diye. Bir de sizin yapacağınız yabancılaştırma efektlerini yiyim.