14 Kasım 2009
"Drag Me to Hell" (2009)
Yeni neslin daha çok, Örümcek Adam'ların yönetmeni olarak tanıdığı Sam Raimi aslında kafasında manyak fikirler dolaşan iyi bir korku filmi yönetmenidir. Kariyerinin ilk yıllarını kötü şöhretli korku filmleri süsler. Evil Dead üçlemesinin de yönetmeni Sam Raimi'dir. Alışılmışın dışında, absürd ama oldukça korkutucu olabilen bir üçlemedir Evil Dead üçlemesi. 1998 tarihli çok bilinmeyen ama benim çok beğendiğim A Simple Plan'i (Basit Bir Plan) izlerseniz, Coen Kardeşlerle olan dostluğunun bu filme olan yansımasını da görebilirsiniz. 2000li yıllarda Örümcek Adam (dördüncüsü yolda) filmleriyle, yedi sülalesini garanti altına alan Raimi, eski günlerine özlem duymuş olmalı ki bu korku filmini çevirmiş. Bir bankada çalışan Amerikan orta sınınfına ait Chiristine, işinde yükselmek için Çingene bir kadını evinden atmaktan çekinmiyor ve o kadının kendisine ilettiği lanet (şu kelimenin yazılışını bir türlü öğrenemedim: nalet değil lanet lanet lanet lanet...) film boyunca peşinden gelir. Drag Me to Hell'in (Kara Büyü, 2009) ilginç yanı, korku filmi klişelerine bu kadar yoğun başvurup, çok da özgün olmayan bir hikayeyle, bu kadar başarılı olması. Özgün olan neydi Drag Me to Hell'de? Kapı gıcırtısı, kedi miyavlaması, cam kırıkları, mezar kazma sahnesi, hatta otoparkta gece saldırıya uğrama sahnesi bile daha önce milyarlarca kez korku filmlerinde kullanılmıştı. Sanırım bunun sırrı: filmin başlarında yaratılan çok başarılı atmosferle, seyirciyi özdeşleşme yapmaya sorunsuz yönlendirmesiydi. Zaten kurgusal olan bir eserin (sinema, tiyatro, roman vs) başarılı olması veya başka bir söylemle satması seyircide özdeşleme olayını yakalamaktan geçmektedir. Belli belirsiz gerçekleşen bu kimlik transferi sonunda; çok iyi film olmuş abi, manyak bir roman, nefesimi tuttum, ay ben aşk filmlerini çok severiiim gibi cümleler duyarsınız. Sam Raimi de başarılı bir yapımcı olması sayesinde bu kimlik transferini iyi yapanlardan.