10 Mayıs 2011

"A Christmas Carol" (2009)


Geçenlerde çekici bulduğum bir kadınla oturmuş sohbet ederken, Türkiye'deki yoksulluğun sebebi olarak Doğudaki nüfus artışını gördüğünü söyledi. Kendisine, Türkiye'nin kendi kendine yetebilecek dünyadaki ender ülkelerden biri olduğu ve milli gelirin yarısını üstten yüzde yirmilik bir kesimin paylaştığı bilgisini verdim. Nato kafa nato mermer. Artık bir inek ne kadar çekici geliyorsa bana, o da o kadar çekici geliyor. Robert Zemeckis'in filmi "AChristams Carol/Bir Noel Şarkısı"ndaki Ebenezer Scrooge karakteri de aynı o inek gibi 18. yüzyıl Londra'sındaki yoksulluğun sebebi olarak fazla nüfusu görüyor. Onlara hapishaneleri, yetimhaneleri, tımarhaneleri layık görüyor. Alabildiğine cimri ve Volkan Konak'ın şarkısında olduğu gibi uykusuz, aksi, lanet bir tip. Yılbaşlarına inanmıyor ve yapması gereken hiçbir şeyi yapmıyor. Yılbaşı gecesi kendisine musallat olan hayaletleri, aklının başına gelmesini ve Türk filmlerini kıskandıracak düzeyde bir değişimle iyi bir insan olması hikayesini izliyoruz "A Christmas Carol"da. Charles Dickens'ın bu hikayesini üniversitede roman dersinde okumuştuk. Kitapla iligili hiçbir şey hatırlamadığım için iyi miydi kötü müydü yorumu yapamayacağım ama film iyi değil. Öğrencilerime Zemeckis'in performans yakalama yöntemiyle çektiği diğer animasyon "Polar Express/Kutup Ekspresi"ni izlettiğimde ne kadar sürükleyici olduğunu bir kez daha fark ettim ve belki bu da o kadar başarılıdır diye düşünerek izlemek istedim "A Christmas Carol"ı. Herkesin ezbere bildiği, çok klasik bir hikayeyi filme alıyorsan görsel bir şölen sunmadıktan sonra başarısız olman kaçınılmazdır. "ACC"de olan tam olarak bu. Bir de Pixar animasyonlarının aksine alabildiğine çocuksu kaldı "ACC". Yetişkinlere hitap eden bir öge barındırmıyor bünyesinde. Zaman kaybı...