26 Ekim 2009
Ben Öldükçe Yaşarım" (1965)
80li yıllarda, vidyocudan iki kere kiraladığım, Hong Kong yapımı karate filminin de adı Ben Öldükçe Yaşarım'dı. Bruce Lee'ye benzeyen bir adamı başrolde oynatıp, üçüncü dünya ülkelerine Bruce Lee filmi diye yutturulan onlarca, belki yüzlerce filmden biriydi. Ben Öldükçe Yaşarım (Duygu Sağıroğlu, 1965) Yılmaz Güney'in en çok merak ettiğim filmlerinden biriydi. Kaynaklarda çok olumlu şeyler okumuştum. İncelikli bir sinema dili olduğundan; yalın, naif bir dramatik yapısı olduğundan bahsedilirdi. Ben de bu filmi görmeyi çok istiyordum; nihayet internet forumlarının birinden bulabildim. O dönem filmlerinden çok farklı bir samimiyeti var filmin. Bugün karikatür gibi duran bazı sahneler ve diyaloglar barındırsa da o dönemin filmlerinin epeyce ilerisinde, samimiyetiyle inandırıcı olabilen bir film. Erken dönem Yılmaz Güney filmlerinin bütün özelliklerini barındırıyor. Çok güzel de bir tema müziği var.
1951 doğumlu Selma Güneri gerçekten iyi bir oyuncu olduğunu bu filmde kanıtladı ve Altın Portakal aldı.
Aslında kötü bir oyuncu olan Yılmaz Güney, bu filmde Selma Güneri'yle etkileyici bir uyum yakalamıştı.
Saçlı Tuncel Kurtiz: benim tanıştığım tek sinema oyuncusu olan Tuncel Kurtiz, erken dönem Yılmaz Güney filmlerinin bir çoğunda rol almıştır.
Film çekilirken yalnızca 15 yaşında olan Selma Güneri'yle bu sahneleri çekmek nasıl mümkün olabildi? Bugün böyle bir şey yapmanız mümkün değildir.
Anne rollerinin unutulmaz oyuncusu Şükriye Atav, bu filmde de Yılmaz Güney'in annesini oynamıştır. 1971 tarihli Umutsuzlar (Yılmaz Güney) filminde Yılmaz Güney'e gömme sahnesi çok etkileyicidir. İbrahim Tatlıses aynı sahneyi, yine Şükriye Atav'la ismini hatırlayamayacağım bir filmde taklit etmiştir.