30 Kasım 2008

"Scarecrow" (1973)

Al Pacino'nun iki Godfather arasında Serpico ve Scarecrow (Korkuluk) adlı iki filmi var. Serpico'yu çok sevdiğimi söyleyemem ama Scarecrow beni derinden etkiledi. Nasıl bir film izlemek istersin diye sorsalar; 70lerde geçsin, yol ve "couple" filmi olsun, içinde Gene Hackman ve Al Pacino olsun, Gene Hackman arıza bir karakteri canlandırsın ve içinde Volkswagen Bus olsun derdim. Sinemanın yönetmen sanatı olduğunu düşünürüm ama Scarecrow'un ilk yarısı Hackman'ın, ikinci yarısı da Pacino'nun. Nedense bu yazıda Scarecrow'un ne kadar muhteşem bir film olduğunu tam olarak anlatamadım gibi bir his var üzerimde. Kısaca şöyle diyeyim o zaman, One Flew Over the Cuckoo's Nest (Guguk Kuşu) ve Paris, Texas karışımı bir film. Yine olmadı!

New York'ta geçen filmler

Henüz gitmek kısmet olmasa da New York şehrini çok severim ve sinema için çok iyi bir fon oluşturduğunu düşünürüm. Sadece ben değil birçok yönetmen de aynı şeyi düşünüyor ki New York şehrinde her yıl bir dolu film çekiliyor. Woody Allen ve Martin Scoresese için bir fetiş olan New York'u adında barından birçok film de mevcut. İşte benim listem:

1- Taxi Driver (Taksi Şoförü), Martin Scorsese, 1976.
2- Annie Hall, Woody Allen, 1977.
3- King Kong, Merian C. Cooper, Ernest B. Schoedsac, 1933.
4- Midnight Cowboy (Geceyarısı Kovboyu), John Schlesinger, 1969.
5- When Harry Met Sally… (Harry Sally'yle Tanışınca), Rob Reiner, 1989.

6- Marathon Man (Maratoncu), John Schlesinger, 1976.
7- Mean Streets (Arka Sokaklar), Martin Scorsese, 1973.
8- Spider Man 2 (Örümcek Adam 2), Sam Raimi, 2004.
9- 25th Hour (25. Saat), Spike Lee, 2002.
10- American Gangster (Amerikan Gangster), Ridley Scott, 2007.


27 Kasım 2008

Küçük Dev Adam

Sinemada kadın kılığına giren çok erkek görüldü fakat hiçbiri Dustin Hoffman'ın Tootsie (1982) filmindeki kadar inandırıcı olmadı galiba.

"The Fury" (1978)

Bir tanıdığıma Brian De Palma'nın Sisters'tan (Kızkardeşler, 1973) Body Double'a (Sahte Vücutlar, 1984) kadar olan bütün filmlerine varım demiştim. The Fury'yi (Öfke, 1978) izlerken sözümü geri aldım diyecekken filmin son yarım saati başladı ve sözümü geri almaktan vazgeçtim.

24 Kasım 2008

Temmuz'da

Bir arkadaşımla sohbet ederken düğün ne zaman diye sordum, O da Temmuz'da dedi. O anda Fatih Akın'ın 2000 tarihli filmi Im Juli (Temmuz'da) geldi aklıma. Ne kadar "güzel" bir filmdir Temmuz'da. Adının önüne yakışan en güzel sıfat güzel. The Texas Cahinsaw Massacre (Tekas Katliamı, 1974)için mesela "dehşet" sıfatını kullanabiliriz, The Cook, The Theif, His Wife & Her Lover (Aşçı, Hırsız, Karısı ve Aşığı, 1989) için "manyak" sıfatını kullanabiliriz, Lost Highway (Kayıp Otoban, 1997) için "rahatsız" sıfatını kullanabiliriz, Temmuz'da içinse "güzelden" başka bir sıfat aklıma gelmiyor. Her Fatih Akın filminde olduğu gibi -Solino (2002) hariç- bu filmde de birisi Almanya'dan İstanbul'a gidiyor. Yol boyunca aşkı arıyor ve buluyor mu bulamıyor mu izleyince göreceksiniz. Sinemayı sevip de bu filmden sıkılacak birisini düşünemiyorum.

Plane made out of fart, say hello to that beloved!


22 Kasım 2008

Bay Okan'dan "Otobüs"

1976 tarihli Otobüs filmini 93-94 yıllarında HBB kanalından izlemiştim (Midnight Express'i de o kanaldan izlemiştim). Tabi o yaşta ne kadar güçlü bir sinematografisi olduğunu anlamamış fakat yine de farklı bir film olduğunu kavramıştım. Daha sonra 2001-2002 yıllarda bir kere de vcdde izledim. O zaman ne kadar iyi bir film olduğunu anlayabilecek olgunluğa sahiptim. Bir kere daha izlemek istiyordum. Dün yatılı okulda belletmenlik görevimi ifa ederken bulduğum boş bir vakitte bir kez daha izledim. İzlediğim en iyi filmlerden biri. Türk işçilerin sanki başka bir gezegene gittikleri duygusunu çok iyi veriyor. Bazı sahnelerde amatörlük izleri var ama bunu da filmin çekildiği dönemde ekibin yaşadığı maddi manevi zorluklara verelim. Unutulmaz bir film!

18 Kasım 2008

"Thirst" ve "Switch Killer"

Türkiye'de Tahtakale, Japon Pazarı vb. adlarla açılan "Ne Alırsan 1 YTL" tarzı satış yerlerinin benzerleri İngiltere'de de var ve oralarda da "Ne Alırsan 1 Pound". Bunlardan birinde Hardgore rafı gördüm ve başlıkta adları verilen iki filmi aldım. Bu iki filmi izlemek beni heyecanlandırıyordu çünkü nice zamandır adam akıllı bir korku filmi seyretmemiştim. Bakalım neler olmuş?
Birinci filmin (Thirst) yönetmeni Rod Hardy(?). Filmin yapım yılı 1979, o yıllar için kanın oluk oluk aktığı bir film çok ekstrem bir durum. Gerçi İtalya'dan birisi bunu yapmış ama bu film bende tam bir hayal kırıklığı oldu. Ne doğru dürüst bir gore var ne de gerim gerim geren bir atmosfer. İkinci film (Switch Killer) ise beni daha fazla tatmin etti. Mack Hail (?) adlı bir yönetmenin video piyasası için çektiği 2005 tarihli bu filmi, gömülü hazine B filmi bulmakta zorlananlara tavsiye ederim. Ve evet, kan oluk oluk akıyor, ahlaksızlar ölüyor. Yazının bundan sonraki bölümü Brian De Palma'nın "Dressed to Kill" (Öldürmeye Hazır, 1980) filmi için "spoiler" içerir. "Dressed to Kill"deki travesti seri katilin adı Bobbi'ydi. Tesadüfe bakın ki bu filmde de travesti bir seri katil var ve adı Bobby. Belki de gerçekten tesadüftür.

17 Kasım 2008

Vecihi


Müzikleri ile öne çıkan filmler

Her ne kadar Zeki Demirkubuz filmlerde müzik kullanmanın seyirciyi kandırmak olduğunu düşünse de bazı filmleri müziksiz düşünmek imkansız. Burada kastettiğim "theme score" denilen tema müzikleri. Bir çok film çok iyi soundtrack albüme sahip ama bu onların çok iyi tema müziğine sahip olduğu anlamına gelmiyor. İşte liste.

1- The Good, the Bad and the Ugly (İyi, Kötü, Çirkin), 1966, Sergio Leone.
2- Psycho (Sapık), 1960, Alfred Hitchcock.
3- Once Upon a Time in America (Bir Zamanlar Amerika), 1984, Sergio Leone.
4- Assault on Precinct 13 (Onçüncü Karakola Saldırı), 1976, John Carpenter.
5- The Exorcist (Şeytan), 1973, William Friedkin.
6- Suspiria, 1977, Dario Argento.
7- The Godfather (Baba), 1972, Francis Ford Coppola.
8- Le Fabuleux destin d'Amelie Poulain (Amelie), 2001, Jean-Pierre Jeunet.
9- Beverly Hills Cop (Sosyete Polisi), 1984, Martin Brest.
10- Canım Kardeşim, 1973, Ertem Eğilmez.

Not: Profondo Rosso için daha önceden bir yazı yazmıştım. O yüzden O'nu listeye dahil etmedim.

14 Kasım 2008

Flörtöz Leatherface!

Endüstriyel sinemanın olmazsa olmazlarından biri de devam filmleridir. "Die Hard", "Lethal Weapon", "Star Wars", "Bourne" gibi belli bir çizgiyi tutturanların yanında "Terminator", "Spiderman" gibi birinci filmden daha iyi devam filmlerine de rastlanır, fakat genelde kural değişmez ve devam filmleri birinci filmden kötüdür. Bazı filmlerinse ne devam filmleri ne yeniden çevrimi çekilmemelidir. Prequel denilen öncesi olayların anlatıldığı filmler de çekilmemelidir. Kanımca Tobe Hooper'ın 1974 tarihli "The Texas Chainsaw Massacre" (Texas Katliamı) filmi bu kategoriye giriyor. Fakat film çekildikten 12 sene sonra yine Tobe Hooper "The Texas Chainnsaw Massacre 2" adlı bir devam filmi çekmiştir. Bu filmde unutulmaz karakter Leatherface flörtöz biri olarak görülüyor. Bu eşyanın tabiatına aykırı bir şeydir. Videoyu izleyince ne demek istediğimi anlayacaksınız. Bu filmin senaryo yazarlarıyla oturup bu konuyu konuşmak isterdim.

11 Kasım 2008

Baran Doğan's Rear Window

"Alfred Hitchcock's Rear Window" (1954) bence gelmiş geçmiş en iyi filmlerden biridir belki de birincisidir. Bir gün Cine5'te Alfred Hitchcock'tan "Arka Pencere" diye bir reklam gördüm. http://www.imdb.com/ sitesinde En İyi 250 Film listesinde sanki öyle bir şey hatırlıyordum. Baktığımda 14. sırada "Rear Window" diye bir film gördüm ve izlemeye karar verdim. İlk başlarda sıradan, sıkıcı bir film gibi ilerliyordu fakat sonra film içine öyle bir aldı ki beni çıkmak mümkün değil. Çıkmak da istemiyorsunuz zaten. Tek kelimeyle kusursuz bir filmdir "Rear Window". Ben de "Rear Window"a saygı duruşunda bulunmak için öğrencilerimle bir "kitsch" versiyon çektim. Asıl filmi izlemeyenler için pek bir şey ifade etmeyebilir, izleyenler için de etmeyebilir tabi ki..Ama ben ve öğrencilerim çok eğlendik. İyi seyirler.


09 Kasım 2008

"Taxi Driver"daki Dönerci

Martin Scorsese'nin şovalye ruhlu filmi "Taxi Driver" (1976) hakında söylenmemiş bir şey var mıdır merak ediyorum. Ben yeni bir şeyler söyleyecek iddiasında değilim, ancak sizler için bilmem kaçıncı kez filmi izlerken çok ilginç bir ayrıntı yakaladım. Travis'e göre hava kararınca en aşağılık insanların (lowest kind of men) cirit attığı New York sokaklarında anlı şanlı bir dönerci var. Aşağıdaki videoyu dördüncü saniyede durdurunca görebilirsiniz. Dönerciler Federasyonu hakkımda dava açmazsa iyidir!

02 Kasım 2008

"Üç Maymun" (2008)

Yalnız ve güzel ülkenin insanlarını anlatan filmi nihayet izleyebildim. Slayt şov gibi fotoğraflar izlemekten sıkılanlara duyurulur ki bu filmde Nuri Bilge Ceylan diyaloglar ve hikayeyle de bir şeyler anlatmaya çalışmış. Hatta bu filmde NBC biraz Zeki Demirkubuz'laşmış desem abartılı olmaz. Yine ayrıntıları çok iyi yakalamış NBC. Titreşimle beraber çalan arabesk telefon melodileri, kolları kıvrılan uzun kollu gömlekler, aşırı demli kahvehane çayları, 5 milyara satılan şahinler, seviyesiz aşklarda fazlaca bulunan gizli numara aramaları, düğünlerde halay çeken tesettürlü kadınlar...Bütün bunlar iyi bir yönetmenin bulup filmine yedireceği ayrıntılar. Elbette filmde bazı eksiklikler yok değil. Bu eksiklikler, NBCnin senaryo üzerinde ilk defa bu kadar fazla durmasından kaynaklanıyor. Fakat bu eksiklikler "Üç Maymun"un çok iyi bir film olduğu ve NBCnin Cannes'da verilen en iyi yönetmen ödülünü sonuna kadar haketmiş olduğu gerçeğini değiştirecek kadar önemli değiller.

01 Kasım 2008

Brian De Palma

Kendisi de sakallı olmasına rağmen, modern Amerikan sinemasının temellerini attığı düşünülen üç sakallı (Francis Ford Coppola, Martin Scorsese, George Lucas) arasında gösterilmedi. Dehasına dudak bükenler her zaman oldu, fakat bugün Hitchcockvari diye bir tür varsa bunu Brian De Palma'ya borçluyuz. Büyük ustaya olan saygısını hiçbir zaman gizlemedi ve filmlerinde büyük ustanın filmlerine açık göndermeler yapmaktan kaçınmadı. Split screen denen, ekranı ikiye bölüp bir olayı iki farklı kamera ile anlatma tekniğiyle filmlerindeki Hitchcock etkisini daha da arttırdı. Gün geldi birileri de filmlerinde O'nun filmlerine saygı duruşunda bulundu (Kill Bill vol:2, Quentin Tarantino). 70ler, 80ler ve 90lardaki süper formunu günümüzde koruyamasa da, Brian De Palma epeyce geniş bir hayran kitlesine sahiptir ve yaşayan en iyi yönetmenlerden biridir. Dileriz kamerasını tekrar psikopatların dünyasına veya mafya sularına çevirir ve bizlere fırından sıcak sıcak başyapıtlar sunar.
En iyi 5 filmi:
Dressed to Kill-Öldürmeye Hazır, 1980
Blow Out-Patlama, 1981
Scarface-Yaralı Yüz, 1983
Carlito's Way-Carlito'nun Yolu, 1993
Carrie- Carrie'nin Öfkesi, 1976